25 Mayıs 2008 Pazar
ILLEGAL RAKLAMLAR
Bazı markaların yaptığı illegal reklamlar çok ilgi görüyor her ne kadar illegal olsa da insanlar internetten rahatça izleyebiliyor. Benim en çok hoşuma giden ikisi pepsinin ve Audi’nin reklamları. Bir çoğumuz pepsinin reklamını biliyordur. Çocuk geliyor cola makinesinden pepsi tuşuna yetişemediği için coca cola tuşuna basıyor iki tane cola alıp onların üstüne basarak pepsi butonuna yetişiyor ve pepsisini alıp gidiyor. Buna benzer birde Audi reklamı var. Onda ise askıya dört tane araba anahtarlığı yan yana asılıyor.önce alfa anahtarlığı geliyor dizayn, sora Mercedes anahtarlığı geliyor konfor, arkasından Volvo anahtarlığı geliyor güvenlik en son BMW anahtarlığı geliyor ve spor yazıyor. 4 anahtarlığın halkası üst üste gelince de bir Audi amblemi oluyor. Bence bulabilenler bu reklamı izlesin çok güzel reklamın en sonunda da ‘sadece bir arabada’ yazıyor. Her ne kadar bu reklamlarda markalar rakiplerini ezerek üste çıksa da başarıyı yakalıyor.
Canım Petrol...
Türkiye’de en sıkıntılı olduğum şeylerden biri de benzin. Çünkü çok pahalı. Hani intihar etçek olsan, kendini yakçak olsan paran yetmez ya o kadar benzin almaya... Ama burda anlatacağım şey biraz farklı. Araba kullanan herkez birkaç kez benzinleri bittikleri için yolda kalmıştır. Benzin göstergesinin ışığı ne zaman yandı fark etmezsiniz ya da benzinlik yoktur etrafta yetişemezsiniz... Bir şekilde bu duruma düşersiniz yani. Bir gece çok samimi olduğum bir arkadaşımın başına da bu gelmiş. Bir yere de gitmesi lazım o gece. Aradı dedi “kardeşim benzinin bitti beni gel bi al da arabaya pet şişeyle bidonla benzin alalım dökelim”. Dedim tamam kardeşim geliyorum. O dönemde de arabaları filan kundaklıyorlar yakıyorlar. Karakoldan izin belgesi almak lazım şişeye ya da bidona benzin alabilmek için. İlk önce karakola gittik. Polis bir arkadaşla konuştuk. “Kimlik kartınız olmadan izin kağıdı alamazsınız” dedi. Biz yaklaşık bir 10 dakka filan derdimizi anlattık. Yanımızda kimliğimiz yok okuyoruz öğrenciyiz öyle olaylarla işimiz olmaz yolda kaldık falan filan diye. Arkadaş yüzümüze baktı baktı ne dedi biliyor musunuz? “Kimlik kartınız olmadan izin kağıdı alamazsınız”. Sonra da içeri seslendi “Tuncay Abi bana da çay koysana!” ve gitti... E biz nabıcaz? Dedik bari benzinlikten şansımızı deneyelim belki izin belgesi olmadan verirler. Gittik şans eseri sohbetimin olduğu bir görevlinin mesaisi varmış o gece. Anlattık durumu belge filan sorun etmeden verdi benzinimizi. Gittik arabanın yanına benzini koymaya... (Bu arada bu olayların geçtiği saatler gece 3 civarı filan.) Arabanın benzin deposu biraz aşağıdaymış. Şişeyle döküyoruz ama giderden geçmiyor. Aldım elime bir ağaç dalı benzin deposunun kapağını açmaya çalışıyorum. Neyse ben can hıraş bir şekilde uğraşırken yüzüme varan ekip oto.sunun farlarıyla bir an kendime geldim... Zaten bu tarz şeylerin çok olduğu hassas bir dönemdeyiz... Polisler arabadan indi üstüme ha atladılar ha atlıycaklar... Ben bi elimde ağaç dalı bi elimde benzin dolu şişe durumu açıklamaya çalışıyorum... Neyse ki arabanın ruhsatını filan gösterdik ettik de hallettik durumu... Geleceğim yer şudur ki benzin istasyonları 24 saat işleyen scooter tipi motorlarla böyle durumlara düşen müşterilerine servis sunmalı. Böylece hem müşterileri memnun kalır hem de kendilerine daha çok tercih edilebilmek için büyük bir fırsat sağlamış olurlar...
24 Mayıs 2008 Cumartesi
NOKİA MODEL ÇEŞİTLİLİĞİ
Nokianın Pazar payındaki rakipsizliği. İsveç dağlarını arasındaki iletişimi kurmak için çıkardığı cep telefonuyla şimdilerde piyasada tekel olan Nokia’nın bizim ülkemizde bu kadar sık model çıkarmasının nedenleri nelerdir acaba. Her geçtiğimiz gün nokia onlarca yeni model çıkartıyo ve sanıyorumki yeni modellerinden en çok para kazandığı ülke Türkiye. Bunun sebebi ülkemizde sınıf farkı gözetilmeksizin her sınıftan insanın en üst model telefon almak istemesi ayrıca nokia’nın ürettiği serileri en üst düzeyden en alt düzeye kadar her kesime hitab ediyor olması. Yani ortalama 100ytlsi olan bir insanda 1500ytlsi olan bi insanda nokia kullanabiliyor. Buda Nokia’nın cezbediciliğini ve yeni modeller çıkartarak üstün pazarlama yeteneğini gösteriyor.
PEUGEOT 206
Peugeot 206 ilk kez 1998 yılında tanıtıldı. Fransız üretici minik 106 ile kompakt 306 arasındaki boşluğu bu modelle doldurmayı hedefliyordu. Yedi yıllık üretimi süresince (1998-2005) Kasım ayı sonuna kadar, yaklaşık 5.350.000 adet 206 araç üretilerek tarihi üretim rekorunu kırdı. küçük sınıf otomobil segmentinde üretim rekorlarırını kıran bu modelin müşterilerini cezbeden bir çok özelliği vardı. En büyük özelliği farklı motor seçeneklerinin olması, 206 satışa sunulduğunda motor kaputunun altında 1.1 litre, 1.4 litre, 1.6 litre, 2.0 litre benzinli ve 1.4 litre dizel motor seçenekleri bulunuyordu. Otomobil bugüne kadar Türkiye’de XR, XT, Desire, Look, Panaromic, Roland Garros, GTI, RC, XS, XSi, Quicksilver, X-Line, F-line, X-Design, Colorline donanım paketleriyle satıldı. Bu paketler ve motor seçenekleri her türlü müşteriye kendine çekiyordu. düşük hacimde motor seçeneği ve ergonomik yapısıyla bayanlara, güçlü, çevik, gti paketiyle gençlere, az yakıt tüketen dizel motor seçenekeleriyle ve ucuz yedek parçasıyla bir çok şirkete hitap ediyordu.
Araştırmalarımda Murat Günak 206’yı tasarlarken hedefleri Ford Fiesta kadar iyi yol tutan, VW Polo kadar kaliteli ve Opel Corsa kadar değerini kaybetmeyen bir otomobil üretmekmiş. bence bu hedeflerin yüzde 100 gerçekleştiğini söylemek zor. Fakat yüksek satış grafiği otomobili tanımlayama yetiyor. Her nekadar yüksek satış grafiği göstersede eksik ve kusurlu yanları var. Kemikli vites geçişleri ve darbe emişi düşük süspansiyonlar konforu düşüren öğelerden birkaçı, hatta viteslerde okadar sertki muhtemelen bir şahin bile öyle değildir. Dar arka kısım belki de rakipleri karşısındaki en zayıf yönü. fransada 206nın esas üretim amacı bayanların çarşıya pazara gitmesi içinmiş buyüzdendir ki herhalde konfora ve geniş iç hacme fazla önem verilmemiş. Her nekadar kusurları olsada bu satış grafiğiyle 206’ya kafa tutmak gerçekten zor. Eminimki bi zamanlar gençlerin bayanların ve birçok peugeot tutkununun hayallerini süsleyen bir otomobildi.
Araştırmalarımda Murat Günak 206’yı tasarlarken hedefleri Ford Fiesta kadar iyi yol tutan, VW Polo kadar kaliteli ve Opel Corsa kadar değerini kaybetmeyen bir otomobil üretmekmiş. bence bu hedeflerin yüzde 100 gerçekleştiğini söylemek zor. Fakat yüksek satış grafiği otomobili tanımlayama yetiyor. Her nekadar yüksek satış grafiği göstersede eksik ve kusurlu yanları var. Kemikli vites geçişleri ve darbe emişi düşük süspansiyonlar konforu düşüren öğelerden birkaçı, hatta viteslerde okadar sertki muhtemelen bir şahin bile öyle değildir. Dar arka kısım belki de rakipleri karşısındaki en zayıf yönü. fransada 206nın esas üretim amacı bayanların çarşıya pazara gitmesi içinmiş buyüzdendir ki herhalde konfora ve geniş iç hacme fazla önem verilmemiş. Her nekadar kusurları olsada bu satış grafiğiyle 206’ya kafa tutmak gerçekten zor. Eminimki bi zamanlar gençlerin bayanların ve birçok peugeot tutkununun hayallerini süsleyen bir otomobildi.
TOPLUMA GÖRE REKLAM
Dünyada farklı toplumlar, farklı kültürler, farklı inanışlar vardır. Dünya markaları ürünlerini pazarlarken de bu kültürel yapıyı değerleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Kimi ülkeler daha dindardır kimiler daha uygarlık düzeyine ulaşmış ülkelerdir, hepsinin farklı değerleri vardır. Uluslararası firmalar ülkelerde reklamlarını yayınlarken de bu hususlar doğrultusunda hareket etmelilerdir. Çünkü her ülke aynı reklamı kaldırmaya bilir. Bir ürünün Amerika’da yayınlanan reklamıyla İran’da aynı reklamı veremez. Mesela bir parfüm reklamı Amerika’da yayınlanırken reklamdaki erkeğin veya kadın vücut hatları açıkça belli olabilir ama aynı reklamı daha dini bir ülke veya yobaz bir ülkenin halkı kaldıramaz orda ki pazarlamayı yakalayamaz. Cola reklamı, bence Cola reklamları dikkat ederseniz Türkiye’de hep ramazan ayında çok yayınlanır ve her sene Cola ramazan ayı için farklı bir reklam çeker reklamda ise bizim geleneklerimizi vurgular ev halkı toplanır, iftar için sofraya oturulur, top patlar ve herkes orucunu açıp Colasından yudumlar. Buda her ülke için yapılan farklı bir pazarlama yoludur.
ESKİ REKLAMLAR
Yıl 2008, reklamlarda yenilik beklediğimiz zamanlardayız fakat bu yeniliği adeta bir geriye dönüş olarak reklamlarımızda görüyoruz. Mesela o zamanlar sakalları yeni terlemiş Ali Desidero’nun popüler olmuş reklamı şimdilerde farklı haliyle tekrar ekranlarda izliyoruz. Bence bu geriye dönüş reklamı Derby için iyi bir pazarlama yöntemi oldu. Derby reklamları ve kampanyalarıyla yeni dönemde tekrar hayatımıza girmeyi başardı. Aynı yöntemi Ferdi Tayfur’la beraber mobil reklamlarında görüyoruz o zaman şoförün dostuyla başlayan serüven unutulduğu yerden tekrar devam ediyor ama o zamanlar mobil sadece motor yağlarıyla değil benzinlikleriyle de Türkiye deydi ki halen Amerika da var fakat yaptığı bu reklam serisi mobil için çok başarılı olmayacak. Bunlardan da anladığımız gibi uzun zamandır piyasada olmayan eski markalar kendilerini eski reklamlarıyla tekrar hatırlatmaya çalışıyorlar yaptıkları reklamlarla kimi bu başarıyı yakalıyor kimide yakalayamıyor.
23 Mayıs 2008 Cuma
Acı Hayat
“Acı Hayat” Osman Sınav’ın çektiği, Kenan İmirzalioğlu’nun oynadığı çok başarılı bir diziydi. İzlemeyenler için söyliyim bu ikiliyi yan yana görmeniz sizi şaşırtmasın. Dizi “Seversem Destan, Kızarsam Katliam Olur” temalı bir dizi değil. Konusuyla ilgili küçük bir bilgilendirme yapayım. Kenan İmirzalioğlu’nun canlandırdığı Mehmet Kosovalı karakteri Nermin Yıldız isimli bir zat-ı muhteremle aşk yaşamaktadır. Evlilik hazırlıkları yapmaktadırlar. Fakat Nermin, Kosovalıya sadık kalamamıştır, aldatmıştır. Fakat aldatma olayı Nermin’in kontrolü dışında gelişiyor. Bu konu üzerinde gelişen olaylar anlatılıyor dizide. Diziyi çok sevmiştim çünkü tam olarak olmasa da kısmen buna benzeyen bi hikayem var. Hatta çoğu arkadaş uzun bi süre “kosovalı” diye hitap etti, beni sıkıntıya soktu... Pazartesi günleri yayınlanıyordu ve ben o dönemde ayık geçirdiğim hiç bi pazartesi gecesi hatırlamıyorum... Dizi çok tutuldu çünkü Türkiye’de çok fazla “kosovalı” ve çok fazla “nermin” var. Sebep mi? Belki aldatılmak kadar ağır bir şey değil ama gene de kafaya takılan ufak bir şey çok uzun sürelerdir beraber olan çiftleri bile ayırabiliyor. Ayrılık döneminde birbirinize yaptıklarınız köprülerin tamamen yakılmasını sağlıyor ve “artık dönemem” dedirtecek kadar büyüyen gurur sorunları oluyor. Sebep bu... Türk toplumunun yapısı... Örneğin Amsterdam doğumlu biri olsaydım kız arkadaşımın mini etek giymesi benim için sıkıntı yaratıcak bir şey olmayabilirdi. Hatta “ hayatım çok yakışmış “ bile diyebilirdim... Ama burda, Türkiye’de “bir daha giyme” diyorum, ikinci kez olunca ayrılıyorum. (Tabii ki olaylar sadece bundan ibaret değil ama fikir vermesi için söylenebilecek bir örnek) Böyle olmaktan da mutluyum. Doğru olan bu gibi geliyor... Ama sanırım “çok sert olma kırılırsın” lafı tam bu duruma göre bir laf. Bu mantelitede olduğum için galiba kırılmaya ve “kosovalı” olmaya mahkumum... Yani Türkiye’de “ Sevmek Yetmiyormuş ” ana fikirli yüzbinlerce kırık aşk hikayesi dinleyebilirsiniz yüzbinlerce kadından ve erkekten... Acı Hayat tam bir Türkiye gerçeğiydi. Hepimiz Kosovalıyız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)